preloader
Edit Content
Click on the Edit Content button to edit/add the content.
Neden Doğal Tıp Ve Neden Hülya Giebel Sağlık Merkezi

Neden Doğal Tıp Ve Neden Hülya Giebel Sağlık Merkezi

Neden Doğal Tıp Ve Neden Hülya Giebel Sağlık Merkezi

Fazla tevazu gösterme, gerçek sanırlar! Atasözü

Lüzumsuz tevazunun neticesi, ahmaktan nasihat dinlemektir! İbn Haldun

İnsan için en zararlı davranış kendini beğenmek ve kendini yüceltmektir. Ancak bunun aksi yönündeki davranışlar ise insanın kendine yaptığı zulüm olacaktır. Fazla tevazu yüzünden bugün doğal tıbbın başarıları neredeyse konuşulmaz olmuştur. Dahası adım adım yok sayılan doğal tıp, tıbbın kökü olmak gerçeğinden kopartılmış ve “tıbbın alternatifi” gibi komik bir tanıma sığdırılmıştır. Son söylenecek olanı baştan söylemek gerekir ki “doğal tıp” hiçbir şeyin alternatifi değildir aksine tıbbın aslıdır ve tıp ağacının tüm kökleri doğal tıptan beslenmektedir.

Yalnızca Sağlık Merkezimizin bulunduğu ülke olan Almanya’dan değil, başta Hollanda ve Belçika’nın yanı sıra tüm Avrupa’dan ve vatanımız Türkiye’den şifa arayan insanların bize ulaşması gurur verse de bu yetmez. Tasavvufta leyl olsun on yapabilecekken dokuz yapanlara felsefesi nicelerin gönlüne işlenmişti. Biz de bu felsefe ile tüm insanlığa şifa vesilesi olmak adına var gücümüzle çalışıyoruz.

Bu çalışmalarda bizim en temel dayanağımız kendimize olduğundan fazla bir güç atfetmememiz ve gerçeğin tüm duvarları yıkacağına olan inancımızdır. Öncelikle bilinen en temel yanlışı düzelterek “Neden Hülya Giebel Sağlık Merkezi?” sorusuna cevap vererek başlayalım. Sağlık merkezleri düşünülenin aksine yalnızca sağlığını yitirmiş insanlara hizmet vermez. İnsanların bizce sağlık alanında bilinçlenmesi gereken ilk konu hastalıklara ya da rahatsızlıklara yakalanmadan önce bedeni eski dönemlerdeki şehirleri koruyan surların koruması gibi korumaya almaktır. Bunun yolu ise immün sisteminin (bağışıklık sistemi) güçlendirilmesidir. Bizler Hülya Giebel Sağlık Merkezi’nde son teknolojinin sunduğu ürünlerden olan Timewaver ve Bisocan sayesinde danışanlarımız ya da hastalarımızın vücut dirençlerini, bedenin güçlü ve zayıf yanlarını inceliyoruz. Bu veriler sayesinde immün sisteminin güçlendirilmesi için özel doğal tıp kürleri, özel doğal serumları hazırlıyor ve bedenin güçlenmesi için adım adım takip ediyoruz.

Yine sağlık alanında düzeltilmesi gereken düşüncelerden biri de hekim ya da doktor adı ne olursa olsun insanüstü bir varlıkmış gibi algılanmasıdır. Bu fikir zehirlidir ve hem hastaları hem de kendilerine bu unvanları yakıştıranlara kanan doktorların zihinlerini zehirlemektedir. Örnek vermek gerekirse gencecik bir delikanlı basit bir grip yüzünden yatağa düşüp vefat edebilirken sekseninde bir insan kanseri yenebilmektedir. Buradaki ince çizgiye tasavvufta “vadedin dolması” denmiştir. Yani sebepler aleminde kendisine verilen ömrün sonuna gelen her birey ne durumda olursa olsun son nefesini verir.

“Allah, eceli gelince hiç kimsenin ölümünü ertelemez.” Münafikun Suresi, 11. Ayet

Peki, bu durumda ne olursa olsun bir insan ölecekse tedavi olmamalı mı?

“Allah Teâlâ Hazretleri hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç var etmiştir.” Hz. Muhammed sav

Burada belirtmek istediğimiz esas konu “insanlar hastalanırlar”. Bu durumda ölümlerinin ne zaman olduğunu kimse bilemeyeceğinden mutlaka ve mutlaka tedavi olmalıdırlar. Aksi halde kendi canlarını tehlikeye atarlar ve bu da insanın kendi bedenine karşı bir haktır. Asıl söylemek istediğimiz kimsenin elinde sihirli değnek olmadığıdır.

Ancak hekimler çağlar boyunca hastalıklara tedavi yöntemleri aramışlardır. Bu arayış onları doğaya götürmüştür. Bu arayış neticesinde 10 bin yıllık bir külliyat ve “doğal tıp” adını verdiğimiz sistem ortaya çıkmıştır. Ancak son yüz yılda denetlenmeyen ve kendini her şeyden üstün gören bir zihniyet doğal tıbbı adeta köşeye atmıştır. Bu sözlerim öylesine yazılmış sözler değildir. Tıbbın denetlenmez ise nelere sebep olabileceğinin en iyi örneği 2. Dünya Savaşı yıllarıdır.

“Tıp ve Nasyonal Sosyalizm” eserinde Werner F. Kümmel, Nazilerin elinde oyuncak olan doktorların ve tıpçıların Öjeni gibi korkunç bir insanlık suçuna giden yolun taşlarını döşediğini gözler önüne sermiştir. Üstün bir ırk mantalitesi güden bu düşünce yapısına göre kalıtsal hastalıkları olan bireyler, psikolojik rahatsızlığı olan bireyler, zeka geriliği yaşayan bireyler, vücudunda engel bulunan bireyler toplumdan dışlanmalı – kısırlaştırılmalı ve sonunda da yok edilmelidir! Bu insanlık dışı düşünceyi uygulanır hale getirenler ise hekimler ve kimyagerlerdir!

Bu konunun tüm detaylarını ve tıbbın insanlara karşı nasıl bir silaha dönüştürüldüğünü ikinci kitabımda araştırmacı yazar Cem Koç ile birlikte irdeleyeceğiz.

İşte denetlenmeyen, hiçbir ahlaki kural tanımayan bireyler tıbbı insanlığa karşı böyle kullanmışlardır ve bu ne ilk ne de sondur. Bu sebeplerle tıp alanında çalışan hemşireden profesör ve doktorlara kadar herkesin sıradan bir insan olduğunun altı çizilmelidir. Peki, bizler teknolojik gelişmelere ve modern tıbba karşı mıyız? Asla! Aksine az önce modern tıbbın ve teknolojinin bizlere sunduğu imkanları kullanmaktayız ve kullanacağız.

Ayrıca Müslümanların bilim ve araştırmadan uzak oldukları da koca bir yalandan ibarettir. İlk kitabım Bir Doğal Tıp Hülyası’nda El-Zehravi’nin icatlarının bugün dahi kullanıldığını ve isminin Batı’da da saygı ile anıldığını anlatmıştım:

“936 yılında günümüz İspanya sınırlarında yer alan ancak o gün Endülüs İslam Devleti’nde doğmuş büyük alim El-Zehravi, modern tıpta da kullanılmaya devam eden pek çok teknik ve aletin mucididir. Otuz ciltten oluşan Et-Tasrif adını verdiği eseri uzun yıllar tüm Avrupa’da hekimlerin el kitabı haline gelmiş ve bu eseri okumayan, bilmeyen bir kişinin hekimlik yapması o gün mümkün değildi. El-Zehravi bir yandan cerrahi aletler icat ederken diğer yandan bu aletlerle ameliyatlarla gerçekleştiriyordu. Altını çizmek gerekiyor ki o dönem vücudun hastalıklı görünen kısmı çoğunlukla dağlanır ya da kesip atılırken Zehravi ameliyatlar gerçekleştirebiliyordu.

Öylesine bir deha idi ki Batı’nın tıp alanındaki üstadı kabul edilen Pergamon’lu (Bergamalı) Galen’in tıp müfredatını yerle bir etmiş ve yepyeni bir bakış açısı getirmiştir. Vicdanlı birçok Batılı tarihçi ve tıp uzmanı Galen’in El-Zehravi’nin yanında çırak dahi olamayacağını tespit etmiş, makalelerinde bunu açık bir dille belirtmiştir. Yine dünyanın ilk tıp ansiklopedisinin yazarı (Kitabu’t-Tasrif) el zehravi’dir.

Göz hastalıkları cerrahisinde kullanılan el aletleri, omurga ve sırtın alt bölgelerinde yapılacak cerrahi operasyonlarda kullanılan aletler, kulak burun boğaz cerrahisinde kullanılan aletler, diş tedavisinde kullanılan aletler olmak üzere pek çok operasyonel ve cerrahi aletin mucidi El-Zehravi’dir. Bugün dahi dişçilerin kullandığı pek çok cerrahi aletinin mucidi El-Zehravi’dir.”

Tüm bu bilgiler ışığında temel hedefimiz ise herkesin birbirinin kopyası olmaya çalıştığı, büyük görülenlerin adımlarının takip edildiği bu çağda “İyi ki varsınız” dedirtebilmek ve bir adım öne çıkabilmektir.

Farkımız ise samimiyet, kendini üstün görmeme ve Allah’ın yarattığı kullara yine Allah’ın yarattığı doğanın nimetleri ile şifa dağıtmaktır.

Okumaya, farklı kalmaya ve kendimizi abartmadan – fazla tevazu göstermeden bu ilim dalında ilerlemeye devam edeceğiz.

Doğal Tıp Uzmanı E. Hülya Giebel