Bizler ölümlü canlılarız. Doğduğumuz an ölüm bize kardeş olarak bir gölge gibi düşeceğimiz güne kadar bizi izler. Bir gün gelir, genç yaşlı dinlemeden bir vesile ile ömrümüz tükenir. Ancak yaşadığımız tüm zorluklara rağmen bizi hayata bağlayan yaşam sevincimiz ve isteklerimiz bizi biz yapar. Hastalıklar ise bize aciz olduğumuzu hatırlatan birer uyarıdır. Bu bilinç insana azim verir ve doktorlar vesilesi ile hastalıklara karşı mücadeleye girişir. Ancak tüm değerlerini bitiren batı medeniyeti, onurlu bir yaşamı bir kenara bırakalım ölümünde onurunu insanların elinden almayı başardı.
BBC için yapılan 2011 tarihli “Terry Pratchett: Choosing to Die” (Ölmeyi Seçmek) belgeselini ilk izlediğimde yalanları ile tüm dünyada ün salmış İngilizlerin yeni bir palavrası diye düşünmüştüm. Ancak olayı incelediğimde 71 yaşında ve motor nöron hastalığına (MND) yakalanmış olan Britanyalı milyoner iş insanı Peter Lawrence Smedley gerçekten kendi rızası ile ötenaziyi seçtiğini gördüm. Bunu duymak dahi insanın üzerine uzun uzun düşünmesi gereken bir durum iken İsviçre’deki Dignitas Kliniğinde anlaşma karşılığında dünyanın en zengin adamlarından biri klinik çalışanının kendisine verdiği ilacı içip ölüme yürüyor.
Ötanazi; Belçika, Lüksemburg, Hollanda, Kanada, Kolombiya, Yeni Zelanda, İspanya ve Avustralya’da bazı eyaletlerde yasal iken İsviçre’de de legal olan destekli intihar. Bu serbestlikten yararlanan Smedley, acılarla yüzleşerek savaşmak yerine “Benden bu kadar!” deyip tüm dünyanın gözü önünde ölüme gitti. Daha korkuncu ise bunu saniye saniye kayda alıp bir devlet televizyonu (BBC) belgesel adı altında yayınlayabildi. İnsanın insanlığa yabancılaşması kavramı tam bu durumu tanımlamak için kayda geçirilmiş olmalı.
Dünyayı sadece sağlıklı olduğu ve keyfi yerinde olduğu müddetçe yaşanacak bir yer olarak gören batı medeniyetinin geldiği nokta bu olsa da asıl tartışılması gereken konu tıbbın insanlara bu yolu uyguluyor olması. Bir yandan GENOM Projesi ile insanlığa sahte bir ölümsüzlük vaat ederken bir yandan doktor eli ve kontrolü ile ölüme yürümeyi özendirmek hangi akla ve vicdana sığar?
Binlerce hastalığın çıktığı ve zaman içerisinde çaresinin bulunduğu bu dünyada bir hekim nasıl hastasına “Sen acı çekme, öl istersen.” diyebilir? Ya bir gün, bir ay, bir sene sonra o hastalığın çaresi bulunacaksa?
Bu anlaşılamaz olayın etkisi bitmeden yine İsviçre’de icat edilen bir teknoloji mucizesi! Bir yılda tam 1330 can aldığı gazetelere haber oldu. İsviçre’de “Sarco intihar makinesi ile 1330 kişi intihar etti” başlığı ile TRT Haber’e konu olan Sarco ötenazi cihazı, insanların doktor yardımı olmadan kendi istekleriyle ölebilmesini sağlamak için tasarlanmış! Sarco’nun kullanımı İsviçre’de sene başında yasallaşmasına rağmen Nisan ayına kadar bu kadar yüksek sayıda kullanım sonucu ölüm olması korkunç. Bu işlemi yapmaya karar vermeden önce ise şöyle bir yasal kılıf uydurulmuş: Hastanın tedavi edilemez bir hastalıktan mustarip olması, ağrı ve acısını dindirmenin başka bir yolunun bulunmaması, ötanazi kararının hasta tarafından ani bir kararla verilmeyip özgür iradesiyle alınması olarak sıralanıyor. Kaynak
Hepimiz zaman zaman basit rahatsızlıklar ile sınanırken bazılarımız büyük acılar veren hastalıkların pençesine düşüyoruz. Geçmişte bu böyleydi, şu an da böyle, yarın da böyle olacak. Hiç kimse bu dünyada baki olmadığına göre o psikolojik eşik nasıl korunacak? Yani acıya dayanamıyorum diyen herkesin kendini öldürmesi nasıl kabul edilebilir? Elbette hiçbir acıyı küçümsemek insancıl değildir lakin hastalıkların son yüzyılda durdurulamaz bir şekilde yayılması hastalıkların çıkış nedenine bakmamızı zorunlu kılar.
Yeme alışkanlıkları nedeni ile hastalıkların artmaya başladığı söylenilse de aslında insanlığın düştüğü en büyük tuzak GDO’lu ürün yemeye başlamasıdır. Geni değiştirilmiş organizma demek bir gıdayı alıp olduğundan farklı bir hale sokmak demektir. İşte gıdaların geni ile oynandığından beri insanlık felah bulamadı. Daha dayanıklı, daha çok verim elde edilen gıdalar gelecek derken bitkilerin de artık sonu getiriliyor. Konumuz bu olmadığından üstünde fazla durmadan şuraya varmak istiyorum. İnsanlar kendilerine miras bıraktıkları genler ile hayatı yaşarlar. Yani binlerce yıldır yediğimiz gıdalardaki zararlılara karşı bizler çoktan dayanıklı hale gelmişizdir. Ancak siz bunların geni ile oynarsanız karşımıza ne tür hastalıklar çıkacağını kimse tahmin edemez ve edemedi de.
İşte bu noktada insanlığa ikinci tuzak GENOM Projesi ile hazırlanıyor. Yakın bir gelecekte insanların zayıf genlerini tespit edip değiştirerek 3D yazıcılarda yapılan organları asılları ile değiştirerek ölümsüz insanı gerçek kılmak isteyenler insanlığın en büyük düşmanıdır.
İnsanoğlu topraktan gelmiştir ve doğanın bir parçasıdır. Yapay olan hiç bir şey aslının yerini tutamaz. Modern tıbbın alternatif dediği doğal tıbbın yerini tutamadığı gibi…
Sağlıklı bir ömür dilerim.
Doğal Tıp Uzmanı E. Hülya GIEBEL
WASSENBERG 05.07.2022