preloader
Edit Content
Click on the Edit Content button to edit/add the content.
GDO Tehlikesinin Gerçekten Farkında mısınız?

GDO Tehlikesinin Gerçekten Farkında mısınız?

GDO Tehlikesinin Gerçekten Farkında mısınız?

GDO: Genetiği değiştirilmiş organizma. İlk olarak toprakta ekilerek denenmeye başlandığı yıl 1985 olsa da GDO’ların ticari anlamda ekmek ve satışına 1996’da başlanmıştır.

GDO herhangi bir canlının laboratuarda genetiğinin değiştirilmesi neticesinde oluşan yeni canlı türüdür. Her ne kadar vaat edilen şeyin, bitkilerin ve gıda ürünlerinin zararlı böcek gibi dış etkenlere karşı daha dirençli olduğu ve daha verimli hale geldiği idda edilse de bu doğru değildir. Zira binlerce yıldır, Adem as’dan bugüne insanoğlu aynı bitkileri yemiş ve aynı hayvanlar yeryüzünde yaşayagelmişken birdenbire doğal olan neden laboratuvarda aslı değiştirilmiş hale getirilsin? Bu değişim öyle anlatıldığı kadar masum değildir. Genetiği değiştirilen gıdaların tadı, rengi, boyutu ve kokusu değişmektedir. Ondandır ki 30 sene önce yediğimiz domates ile bugün yediğimizin adı dışında benzeyen yönü yok gibidir!

Ayrıca verimin artacağı iddası da dayanaksızdır. Son yıllarda tüm dünyada yaşanan gıda krizinin esas nedeni de gdo’lu ekimlerdir. 

Bu konuda Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de hepimiz şu şekilde uyarılmıştık: 

“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” Rum Suresi 41. ayet

Yaklaşık 27 yıldır bizler gdo’lu ürünler yemekteyiz. Peki gdo’lu ürünler neden tehlikeli ve zararlıdır? Yrd. Doç. Dr. Nihal Büyükuslu Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü platformunda kaleme aldığı makalede, yapılan güzellemelerin aksine gdo’lu ürünlerin vücuda verdiği zararları şöyle sıralamıştır:

Genetiği değiştirilmiş organizmaların insan sağlığı üzerine etkileri

GDO’ların, bütün bu avantajlı görünen yanlarının yanı sıra potansiyel riskler taşıdıkları bilimsel araştırmalar sonucu ortaya çıkarılmıştır. GDO içeren ürünler veya GDO’lu ürünler gıda kalitesindeki değişikliklere sebep olmalarıyla birlikte, antibiyotiğe dirençlilik ve potansiyel toksisite geliştirebilirler veya hedef olmayan organizmalara gen kaçışı nedeniyle doğal çeşitliliğin bozulmasına, muhtemel yeni virüs ve toksin oluşumuna neden olabilirler. Aynı zamanda genetik zenginlik için de tehdit oluştururlar. Genetiği değiştirilmiş bütün bu gıdaların insan sağlığı üzerine etkileri, doğrudan hayvanlar üzerinde yapılan testler veya GD ürünlerin ekildiği alanlarda hayvanlar ve insanlar üzerine etkileri incelenerek tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmalardan bazı örnekler aşağıda özetlenmiştir.

GD patates: İngiltere’nin önde gelen araştırma enstitülerinden olan Rowett Institute’de çalışmalarını yürüten Macar asıllı bilim adamı Pusztai, sıçanları, kendi zararlısını öldürecek toksini üretmek üzere genetiği değiştirilmiş patateslerle besledi. Sonuçta sıçanlarda kanser hücrelerinin geliştiğini ve beyin, karaciğer ve testis gelişiminin engellendiğini, karaciğerin bir kısmının köreldiğini, pankreas ve bağırsakların genişlediğini tesit etti. Ayrıca bağışıklık sistemi de zarar görmüştü.

GD domates: Uzun süre tazeliğini korumasını sağlayacak şekilde genetiği değiştirilmiş flavr savr patentli domateslerle 28 gün süreyle beslenen 20 sıçanın 7’si mide kanaması geçirirken 40 sıçandan 7 tanesi ise iki hafta içinde öldü. Amerika’da onaylanan ilk GDO’lu domates olan flavr savr daha sonra piyasadan çekildi.

GD pamuk: Bacillus thruringiensis adlı gram (+) bakteriden alınan geni içeren Bt pamukların ekildiği alanlarda çalışan Hindistan’ın 6 köyünden tarım işçilerinde göz, deri ve üst solunum yollarında bir takım reaksiyonlar gerçekleşti. Ayrıca pamuk ayıklama fabrikasında çalışan işçilerde de alerjik durumlar tesit edildi. Daha önce de tarlada çalışan tarım işçileri böyle problemlerle karşılaşmadıklarını bildirdiler. İşçilerin tarlada çalışma süreleri arttıkça, şikâyetlerinde artış gözlendi.
Hindistan’da Bt pamuk üretilen tarlalarda düzenli olarak otlayan koyun sürüsünde bir hafta içinde 2 bin 168 koyundan 549’u (neredeyse % 25’i) öldü. Yapılan otopsi sonucu, bu ölümlerin toksik reaksiyonlar sonucu gerçekleştiği ortaya çıktı.

GD mısır: 2003’te Filipinler’de, Bt mısır yetiştirilen bir tarlaya yakın oturan yaklaşık 100 kişide etrafa yayılan mısır polenlerinden dolayı, deri, solunum, bağırsak reaksiyonları ve başka semptomlar gelişti. Kan testi yapılan 39 kişide, Bt-toksinine karşı antikor tepkimesi bulundu. Aynı semptomlar, 2004 yılında aynı mısır türünün ekildiği diğer dört köyde, tekrar ortaya çıktı. Çiftçiler, GD mısırla beslenen çiftlik hayvanlarında ise bazı üreme problemleri gözlediklerini bildirdiler. Almanya’nın Hesse bölgesinde bir çiftlikte genetiği değiştirilmiş Bt mısırla beslenen süt ineklerinden bir kısmı ölürken sürüdeki diğer inekler hastalığın tespit edilememesi nedeniyle katledildi. Bt mısırın üretici firması, inek ölümlerinden sorumlu olduğunu kabul etmemekle birlikte çiftlikteki kaybı tazmin etti.

GD soya: Roundup ticari adıyla üretilen GD soya ile beslenen farelerin testis hücrelerinin gen ekspresyonunda ve yapılarında çok belirgin bazı değişimler gözlendi. GD soya ile beslenen anne farelerin embriyolarındaki, gen ifadesinde geçici bir azalma gözlendi. Başka bir çalışmada da, bu soya ile beslenen farelerin yavruları, doğduktan 3 hafta sonra öldü. Bu yavruların bazıları normalden çok küçüktüler ve agresif davranışlar sergiliyorlardı. Ayrıca bu tür soya ile beslenen farelerin karaciğer hücrelerinde ve pankreaslarında da problemler ortaya çıktı. GD soyanın, insan sağlığına etkisi ise tam bilinmiyor. Amerika’da üretilen soyanın yaklaşık % 89’u Roundup Ready markalı soyadır ve soyanın çoğu ahır hayvanlarını beslemek için kullanılsa da soya ve soya ürünleri, insanların gıdalarında da sıkça kullanılıyor. İngiltere’deki York Laboratuvarında araştırmacılar, 4 bin 500 kişiyi, bir dizi yiyeceğe karşı duyarlılığı ve gösterdikleri alerjik reaksiyonları ölçmek için test düzenlediler (Mart 1999). Önceki yıllarda, soya tüketenlerin % 10’u soyadan etkilenirken bu rakam 1999 yılında % 15 kadar bir artış gösterdi. 17 senedir yapılan testlerde, ilk kez soya, ilk on alerjen listesine girdi.

Hayvanların GD ürünlere tepkisi: Bazı hayvanların GD ürünleri yemekten kaçındıkları tesit edildi. Bu ürünleri yemek istemeyen hayvanlar arasında, inek, domuz, kaz, geyik, rakun, fare, sıçan, Kanada geyiği ve sincap yer alıyor. Her yıl Amerika’da Illinois gölcüğünü ziyaret eden bir kaz sürüsü, gölcüğün yakınındaki yaklaşık 50 dönümlük soya tarlasından da otluyordu. Tarlanın yarısına genetiği değiştirilmiş soya ekildiği yıl, tarlanın sahibi, kazların sadece geleneksel tohumların ekildiği bölümden yediklerini gözlemledi. Kazlar, GD soyalı tarafa hiç dokunmamışlardı. Hollandalı bir üniversite öğrencisi de, bir fare grubuna hem GD hem de normal mısır ve soya karışımı sundu. 9 haftalık bir periyot boyunca fareler normal (genleri değişmemiş) karışımın % 61’ini, GD olanın ise % 39’unu tükettiler. Farelerin yarısı yalnızca normal, diğer yarısı da yalnızca GD olanları yemeye zorlandığı vakit ise, GD olanı yemek zorunda kalanlar, daha çok yiyecek tüketti, daha az kilo aldı ve kafeslerinde daha az aktif oldukları gözlendi. Deneyin sonucunda tartılmak için alındıklarında, GD soya ile beslenen farelerin, daha stresli olduğu ve sürekli etrafa kaçışıp garip garip hareketler yatıkları gözlendi.

Gıda katkısı olarak kullanılan L-Triptofan: Esansiyel aminoasit olan L-triptofan vücutta serotonin yapımında kullanılır. 1980’lerde ABD’de gıda katkısı olarak bir firmanın ürettiği L-triptofan ölümcül bir salgın hastalığın ortaya çıkmasına neden oldu. Üretici firma bakterilerin genlerini bu aminoasidi salgılayacak şekilde değiştirmişti. Ancak son ürünün kontaminant içermesi nedeniyle yaklaşık 100 kişinin ölümü ve 5 bin – 10 bin kişinin hastalanmasıyla sonuçlandı. Daha sonra bu hastalığın genleri değiştirilmiş bakterilere ürettirilen L-Triptofan aminoasidinden kaynaklandığı anlaşıldı ve hastalığa EMS (Eozinofili Miyalji Sendromu) adı verildi.

Genetiği değiştirilmiş organizmaların ekolojik dengeye etkileri

GDO’lar çevre, biyolojik çeşitlilik ve ekolojik dengeye etkileri açısından da irdelenmelidir. Tüm Avrupa’da 13 bin dolayında bitki çeşidi yer alırken Türkiye’de bir kısmı endemik olan 11 bin bitki bulunmaktadır. GD tarım ürünlerinin üretimi sırasında gen aktarımı bir kez başladığında genetiği değiştirilmiş ürünün genetiği değiştirilmemiş ürünlere bulaşması kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle, floraya sokulan kontrolsüz GDO’lu ürünler, genetik çeşitliliği yok edebileceği gibi, yerel ürünlerin GDO’lu ürünlerle rekabet edebilmelerini de zorlaştıracaktır. Bir süre sonunda zengin biyoçeşitliliğin yerini GDO’lu homojen ürünlerin alması ve bu şekilde doğal biyoçeşitliliğin tehlikeye uğrayacak olması GDO’lu ürünlerle ilgili tehlikelerin en önemli boyutlarından birini oluşturmaktadır.

Görüldüğü üzere GDO hiç masum değildir ve etkileri son derece ciddidir. Ancak bununla yetinmeyenler GDO projesinin sonraki adımı olan Genom Projesi ile insanoğlunun genleri ile de oynamaya karar verdi! Bir sonraki makalemde Genom Projesinin tarihçesi ve tehlikelerini anlatacağım. Unutmayın insan topraktan yaratılmış doğal bir varlıktır. Yapay olan hiçbir şey doğal olanın yerini tutmamıştır, tutmayacaktır!

Sağlıklı Günler Dilerim

DOĞAL TIP UZMANI EMİNE HÜLYA GİEBEL

Kaynakça: http://www.sdplatform.com/Dergi/558/Genetigi-degistirilmis-organizmalar-veinsan-sagligi-uzerine-etkileri.aspx