preloader
Edit Content
Click on the Edit Content button to edit/add the content.
CRISPR-Cas9 ve Yaklaşan Tehlike

CRISPR-Cas9 ve Yaklaşan Tehlike

CRISPR-Cas9 ve Yaklaşan Tehlike

DNA, tüm canlılarda var olan ve kendisinden önceki nesillerden aldığı genetik (kalıtsal) bilgiyi kendinden sonraki nesile aktaran molekül grubudur. Bu alanda ufkumuzu aydınlatmak için “İnsanlığın Geleceği” isimli eserinde İsmail Aydın, DNA’nın tarihçesi ile ilgili şu bilgileri aktarır:

“20. yüzyılın en büyük bilim başarılarından biri DNA’nın moleküler yapısının çözülmesidir. Doktor Watson ve Francis Crick, 1953’te DNA’nın ikili sarmal yapısını keşfetmiştir. 1962’de de Nobel ödülü aldılar. Her ne kadar böylesine büyük bir başarı elde etseler de etik kurallara uygun davranmamış olmaları bugün adlarını ve eserlerini gölgeliyor.”

DNA’nın çift sarmallı yapısını keşfeden ve Nobel ödülü alan James D. Watson, 1990’da Human Genom Project’in (İnsan Genom Projesi) bir numaralı ismi olarak göreve getiriliyor. İnsanlık ve bilim bu projenin başlamasından önce 2-3 milyon gene sahip olduğumuzu düşünüyordu. Ancak Genom projesi ile ortaya çıktı ki 22 bin gene sahibiz. Vücudumuzda ise 100 trilyon hücre var. Bu bilimsel verileri akılda tutarak ilerleyelim.

Keşifler ve bilimsel çalışmalar yenilerinin yolunu aydınlatırlar. James Watson’ın DNA’yı keşfinin ardından Genom Projesi ile birlikte insan gen haritası da çıkartıldı. Ancak 2020 yılında Nobel ödülü alan iki bilim adamı, geri kapatılması mümkün görünmeyen bir kapıyı ardına kadar araladılar. Fransız mikrobiyolog Emmanuelle Charpentier ile ABD’li biyokimyacı Jennifer A. Doudna,  birlikte CRISPR-Cas9 adını verdikleri bir teknik geliştirdiler ve bu teknik kendilerine 2020  yılında Nobel ödülü getirdi. Peki, nedir bu CRISPR-Cas9 ve ne işe yarıyor? 

“Clustered Regularly Interspaced Palindromic Repeats” yani “Düzenli Aralıklı Palindromik Tekrar Kümeleri”! Basitçe tanımlamak gerekirse DNA zincirlerini kesebilmeyi ve yeniden birleştirebilmeyi sağlayan bir teknoloji. 

Bilimsel bir yaklaşım ile tanımlamak gerekirse alıntı yapacağım Üsküdar Üniversitesi kaynakları şöyle tanımlıyor:

Cas9 adlı bir enzim: Genomun belirli yerlerinden iki DNA iplikçiğini kesebilen “moleküler bir makas” görevi görür. Böylece DNA parçaları eklenebilir veya çıkarılabilir. Rehber RNA denilen bir RNA parçası (İng. guide RNA – gRNA): Daha uzun bir RNA iskeletin içindeki, önceden tasarlanmış küçük (yaklaşık 20 bazlık) bir RNA diziliminden oluşur. Uzun RNA iskeleti DNA’ya bağlanır ve önceden tasarlanmış dizilim Cas9’un genomun doğru noktasına gitmesine rehberlik eder. Böylece Cas9 enzimi doğru yerleri keser.”

Ancak DNA ile oynanması ve bunun tedavi amaçlı kullanılacağının söyleniyor olması insanlığın hayrına olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü DNA’mız bizden önceki binlerce senelik tecrübelerin neticesinde bağışıklıklar kazanmış, güçlenmiş ya da zayıflamış ve daha birçok kodu saklıyor. DNA’ya yapılacak bir müdahalenin bir sonraki nesillerde ne gibi sorunlar yaratacağı ucu açık bir sorudur. Daha çarpıcı olan ise bu teknoloji çok yeni olmasına rağmen Çin’de DNA’ları ile oynanan yapay bebekler dünyaya geldi. BBC News Türkçe’nin 2016’da yayımladığı haber başlığı aynen şöyle: “Dünyanın ilk genetik tasarımlı bebekleri Çin’de doğdu”. 

Bu konuda endişeler taşıyan ve “Darwin Hackleniyor” isimli kitabı kaleme alan Jamie Metzl tüm insanlığın dikkatini bu konuya şu cümlelerle çekiyor: 

“Bu noktadan itibaren mutasyonumuzun çoğu rastgele olmayacak. Bizim tarafımızdan tasarlanacak. Bu noktadan itibaren seçilimimiz doğal olmayacak. Bizim tarafımızdan yönetilecek. Bu noktadan itibaren türümüz gelecekteki yavrularımızı bugün olduğumuzdan farklı bir şeye genetik olarak değiştirilerek evrim sürecimizin aktif kontrolünü ele geçirecek.”

Jamie Metzl haklı olarak “biz” diyor. Ancak bu tasarımın sahiplerinin insanlığın tamamı değil, küçük elit bir grup olduğu düşünüldüğünde Genom Projesi ve Crispr-Cas9’un insanlığa getirebileceği felaketleri dikkatle ve defaatle düşünmek gerekiyor.